İÇİNİZDEKİ ÇOCUĞA DA "İFTARLIK" ALMAYI UNUTMAYIN!

 

          

Ahmet Turan Alkan

Kış ikindisinin saltanatı nedir ki; hele oruçlu demlerde öğlenin abdesti kocamadan kapıya dayanıveren ikindi zamanları, biraz da tatlı iftar telaşlarının heyecanını beraberinde sürükler; çarşı-pazarda alış veriş hızlanır, yollar kalabalıklaşır ve kış güneşi kirli sarı zeval püskürtülerini batı ufkuna doğru dürerek karlı dağlara yaslanır: zevk-i acizanemce orucun en cümbüşlü zamanlarıdır; kitap saatidir.

Her şahsî kütüphanede, salim ve tehî vakitlerde "içine düşülmek" niyetiyle satın alınmış bir yığın kitap güzelliği, işte böyle oruçlu ikindilerde hükümferma olan eşref zamanları bekleyip durmadadır: Kısas-ı Enbiya'dır, Taberî Tarihi'dir, Usülî Divânı'dır, Tazarrunâme'dir, Binbir Gece Masalları'dır, Menakib'ül Arifîn'dir, Naima Tarihi'dir; yevmî ve kısa vadeli maksatlarla içindekiler faslına bakılıp şurasından-burasından üçer-beşer sayfa okunmuş, mühim yerlerin altı çizilmiş, vakit darlığından ötürü sinesine işaret kağıtları bırakılmış ama bir türlü endişesiz ve tahditsiz zamanlarda "içine düşülememiş" nadidelerdir. İşte tam zamanıdır; eşref saat erişmiştir; illa yerli klasikleri tercih etmek gerekmez; dileyen oruçlu ikindilerin saltanat saatlerine Balzac'ı misafir edip fî tarihin Frengistan ahvalinden bahisler açar;

İsteyen eski mecmua koleksiyonlarına garkolur, arzu eden (ama mutlaka Ferid Namık Hansoy rahmetlinin tercümesini tercih etmek kaydıyla) Jules Veme külliyatının nefis illüstrasyonlarla tezyin edilmiş sahifelerinde kaybolur gider. Bu anın güzelliği ilim yapmak, öğrenmek, merakı gidermek, vakti boşa harcamamak, ders çalışmak vb. gibi "ulvî" ihtiyaçların karşılanmasında değil, bil'akis vakti kitaba hasr-ü tahsis etmek gibi süflî ve sıradan heyecanların teskînindedir;

kitapla insan arasındaki bütün menfaat münasebetlerini berheva edip, sahifeler arasındaki "gayrı yerler ve özge temaşalar" a gömülmekdir: Şuuru, uyku ile uyanıklık (beyn'en-nevm ve'l-yakaza) arasındaki gri ve ağırlıklardan kurtulmuş mıntıkalara sürükleyerek şimdiki zamanın illiyetlerinden kurtulmaktır.

Bu saltanatı ancak, "top atılacak, abdest tazelemeyecek misin?" veya "sofra hazır, herkes seni bekliyor" cinsinden zarif ikazlarla sona erdirmek mubah olabilir. Kim ne derse desin oruçlu ikindilere en çok yaraşan gaflet tarzı, gönlünüzün çektiği bir kitabın derünuna "düşüp" oralarda tayy-ı zaman ve mekan eylemektir.

Sabah ezanından sonra işe yetişmek endişesi ile uykunun en tatlı deminden feragat ederek kör karanlıklarda yollara düşen erbab-ı mesai'nin "ah nerede, keşke şu ramazan ayı tatil olsa da gönlümüzün çektiğince ibadetle, ziyaretle, kitapla, mukabele ile biz de şu güzel günlerin tadını çıkarsak" diye iç çektiğini tahmin ediyorum. İtiraf etmeliyim ki tarifesini verdiğim bu lezzet, gün boyunca çalışarak gündelik hayatın akışını kolaylaştıran ahbabı dışarda bırakmak gibi küçük bir kusurla maluldür; adı üstünde, bir "saltanat" keyfinden ve debdebesinden bahsediyoruz; ne var ki onlar dahi en azından hafta sonu tatilinde veya öğle paydosunun kırpılmış aralığında, ballandırarak hikaye ettiğimiz zevkin sularına yelken serebilirler.

Ramazan içimizdeki çocuğu uyandırıyor ve artık unutulduğunu sandığımız eski heyecanları kadîm bir dost çehresi gibi karşımıza çıkarıveriyor: İftar sofrasında dakikaları iple çekmenin safiyeti, teravih namazında cemaate yeni katılmış mahalle çocuklarının kıkırtısına iştirak etmenin dayanılmazlığı, açlığa dayanamayan bir ahbaba akıllara ziyan veren nefasetteki yemekleri tasvir etmenin yer yer "zulm"e varan muzipliği ve şimdiki zamanı kitap sayfalarında inkar etmenin tatlı haşarılığı...

Ara sıra kendinizi de hoş görün; oruçlu ikindilerde kitaplı kaçamakların meşru serseriliğini görmezden gelin: İçinizdeki çocuğa da iftarlık almayı unutmayın!

 

          

 

 

 

 

Sayfayı Yazdır